Devrimin Zaferine İnananlar Mutlaka Kazanacaktır – Ulaş Bayraktaroğlu

1918

AKP-IŞİD faşizmine karşı olan herkes birleşiniz ve faşist çeteleri, kurumları yok ediniz. Faşizmi ezecek gücünüz mevcuttur. Gözleri kapalı olanlar karanlığı güçlü sanırlar. İleriye doğru kararlı, cesaretli ve devrimci bilinçle bakabilen ve yürüyebilenler karşısında karanlık güçler zayıftır ve yok olmaya mahkumdur. İnsanlar gibi bazen halklar da uykuya dalar ve o zaman karanlık güçlere fırsat doğar. Herkes bilmelidir ki bu durum geçicidir. Devrimci işçi sınıfı ve halklar faşizme karşı mutlaka uyanacak ve zaferi kazanacaktır. Devrimin kaçınılmaz zafer günü geldiğinde halka karşı suç işleyenler hesap verecek, halkın özgürlüğü yolunda savaşanlar kazanacaktır.

Zafere inanmayanların -herhangi bir şekilde- içinde bulundukları mücadeleyi kazanmaları mümkün değildir. Devrimciler yalnızca faşizmin işçi sınıfı ve halklar için daha fazla zorbalık ve sömürü olduğunu bildirmekle yetinmez. Zaferi garantileyen, tereddütsüz ve kopmaz bir şekilde ona bağlı olan ve o yolda ilerleyen kişiye devrimci denir. Devrimcilerin temel görevlerinden biri, stratejik ve pratik olarak faşist partinin ve onu yaratan emperyalist-kapitalist güçlerin alt edilebileceğini işçi sınıfının ve halkların bilince çıkarmasını sağlamaktır. Halk düşmanı güçlerin yenileceği Türkiye ve bölgede birçok örnekle ispat olmuştur. Düşman Haziran Ayaklanmasında, devrimci güçler karşısında aciz kalmıştır; ancak sömürü düzeninin işbirlikçilerinin onlara attığı can simidiyle kurtulabilmiştir. Türkiye işçi sınıfı ve halkları yaşadığı tarihten ders çıkartabilecek zekaya ve hafızaya sahiptir. Haziran Ayaklanmasının dersleri, bugün devrimci işçi sınıfı ve halkların moral ve tecrübeye dayalı güç kaynaklarından biridir. Bununla birlikte AKP-IŞİD faşizmi Rojava’da şüphe götürmez bir yenilgiye uğramıştır. Başfaşist Erdoğan’ı resmileştirmek için aktive edilen referanduma karşı “Hayır Kampanyası” faşizmin kalelerini şimdiden sarsmaktadır. Kürdistan’ın her tarafında faşist partinin her türlü zulmüne karşı halk direnmektedir. Bu durumlar karşısında faşist parti kaçınılmaz yenilgisinin korkusuyla en üst derecede saldırganlaşmaktadır. Halkların düşmanı faşist parti korku ve panik içindedir, çırpındıkça batmaktadır.

AKP, işçi sınıfı ve halkların canını çok yakmıştır ve yaptığı zulmün bedelini bir gün ödeyeceğini bilmektedir. AKP’nin halkları iç savaşla tehdit etmesinin nedenlerinden biri budur. Bugüne kadar faşist parti girdiği hiçbir kavgayı kendi özgücüyle kazanmamıştır. Her zaman opotünistçe kendine sığınacak limanlar ve arka çıkacak güçler bulmuştur. Menfaati kalmadığı anda ortaklık ettiği, ittifak kurduğu bütün güçleri bozuk para gibi harcamıştır. AKP-IŞİD faşizmiyle ortaklık edip ondan zarar görmeyen tek bir güç yoktur. AKP-IŞİD faşizmini nispeten “güçlü” kılan tek şey anti-faşist güçlerin dağınıklığıdır.

Türkiye’de anti-faşist güçlerin dağınıklığını giderecek ortak hedef faşist AKP’nin ezilmesi ve yok edilmesidir. Bütün anti-faşistleri birleştirecek açık hedef bu olmalıdır. Faşist parti halka karşı savaşmaya kararlıdır. Özgürlük Güçleri onlardan bin kat daha kararlıdır. Savaş mı istiyorlar? İstediklerini alacaklar; ezilecekler ve yok olacaklar. Düşmanı yenmeye uygun koşullar fazlasıyla mevcuttur. Faşist parti tüm kökleriyle geri dönüşsüz ve tamamı ile imha edilecektir. Mevcut durum halkı savaşmaya mecbur bırakmıştır. Bu mecburiyetin gereği olarak devrimci halklar, AKP-IŞİD faşizmini yıldırım gibi çarpacaktır.

Faşist düşmanın gücünü abartarak kendi iradesizliğine, kararsızlığına ve düşkünlüğüne kılıf yaratmaya çalışanlar halk saflarından temizlenmelidir. Bu tür işbirlikçilerin yeri faşist düşmanın kuyruğudur. Hiçkimsenin devrimci işçi sınıfının ve halkların gücünü küçümsemesine izin verilmemelidir. Bununla birlikte faşizme karşı başka sömürücü ve zorba güçlerden medet umanlardan da halk safları arındırılmalıdır. Özgürlük yolunda halkın ihtiyacı olan faşizme karşı savaşı sürekli yükseltmek ve onu durdurmaya-yolundan döndürmeye çalışandan, ayak bağlarından kurtulmak ve arınmaktır. Devrimci arınma, faşizme karşı devrimci savaşın her türlüsüne hazır olmanın esaslarından biridir.

İşçi sınıfı ve halkların kurtuluşunun yolu devrimci savaştır.

AKP-IŞİD faşizminin katliamcı, işkenceci, tecavüzcü, soyguncu, rüşvetçi, keyfiyetçi, hukuksuz ve tümüyle anti-demokrtik siyasal bir organizasyon olduğunu bütün karşıtları ve tarftarları bilmektedir. Faşist partinin “idam isteriz” vb. tezahüratları yapan ve kendilerinden olmayanları katletmeye hazır (örnekleri mevcuttur) bir yığın örgütlenmesine sahip olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Çok açıktır ki, faşist yığın örgütlenmesiyle anti-faşist kesimler ideolojik olarak karşılıklı netleşmiştir. Faşizmin yığın örgütlenmesi hem fikri düzeyde hem de eylemsel ve örgütlenme düzeyinde netleşmiştir. Diğer taraftan anti-faşist kesimlerin fikri düzeyde belli bir netliği mevcut olsa da, eylemsel ve örgütlenme düzeyinde netliği mevcut değildir. Bu durum faşist partinin ideolojik örgütlenmesinin güçlü, anti-faşistlerin ideolojik örgütlenmelerinin -genel ortalamaları alındığında- zayıf olduğunu göstermektedir.

Türkiye’de hala AKP’nin faşist bir parti olduğunu ve devlet biçimi olarak faşizmin iktidarlaştığını tespit edemeyen “muhalifler” vardır. Kendini dayatan faşizm gerçeğini tespit etmekten kaçınanlarla, zulüm ve sömürü düzenini farklı kavramlarla açıklayanları birbirinden ayırt etmek gerekir. Taammüden mücadele kaçkınlıklarından dolayı, faşizme faşizm demekten kaçınanların objektif olarak işbirlikçi oldukları açıktır. Fakat, zulüm ve sömürü düzenini nasıl adlandırırlarsa adlandırsınlar, ona karşı devrimci savaşı savunan ve uygulayanların devrimci saflarda olduğu kuşku görütmez bir gerçektir. İşçi sınıfı ve halklara karşı savaşan faşist partiye karşı devrimci savaşı örgütlememek sadece bir hata değil, aynı zamanda suçtur ve faşizmin katliamlarına göz yummaktır.

Halk saflarındaki gizlenmiş işbirlikçi unsurların amacı, faşizme potansiyel olarak karşı olanların harekete geçmesine engel olmaktır. İşbirlikçi unsurlar sömürü düzenini korumaya çalışmaktadırlar, çünkü; onlar düzenden nemalanan payandalardır.  Devrimci işçi sınıfı ve halkların devrimci savaşa girişmesi  faşist parti ve onu yaratan kaynakların sonunun ve ezilmesinin başlangıcıdır. İktidar güçleri bu gerçeği çok iyi bilmektedir. Sonlarının başlangıcını engellemek amacıyla, iktidar gücü halk saflarında özelleşmiş olarak işbirlikçi yaratma ve besleme politikalarını yürütmektedir. Kitlelerin devrimci savaşa katılımının ve savaşı benimsemelerinin önünü açmalıyız. Devrimci savaşın zaferi kitlelerin onu benimsemesine ve yürütmesine bağlıdır. Bu konuda Mao Zedung’un yaklaşımı şöyledir:

“Devrimci savaş kitlelerin savaşıdır. Bu savaş ancak kitleler seferber edilerek ve ancak     kitlelere dayanılarak yapılabilir.” (Seçilmiş Eserler Cilt 1, 1934)

İşçiler, emekçiler ve halklar katılmadan devrimci savaş yürütülemez. Bununla birlikte devrimci savaş kitlelerin kendiliğinden devrimci savaşa başlamasıyla da gerçekleşemez. Şüphe yok ki devrimci savaşın Özgürlük Güçleri tarafından örgütlenmesi gerekmektedir. Devrimcilerin görevlerinden biri kitleleri düşmanın yenilebileceği konusunda bilinçlendirmektir. Diğer görevi düşmanın nasıl yenileceğini belirlemek ve bu doğrultuda işçi sınıfa ve halklara öncülük etmektir. Devrimcilerin işçi sınıfı ve halklarla kurduğu ilişki, asla tek taraflı akıl verme ve öğretme eylemi değildir. Tersine, işçi sınıfı ve halklarla organik bağlar tesis edilerek, özdeşleşerek devrimci nitelik elde edilir. Kitlelerin ve öncü örgütlenmenin devrimci niteliği birbirini geliştirerek ve doğru orantılı olarak besler.

Günümüzde, Türkiye’de işçi sınıfı ve halklar AKP-IŞİD faşizmini alt edebilecek bir yöntem aramaktadır. Bu durum anti-faşist kitlelerin devrimci strateji konusundaki açlığını göstermektedir. Faşist iktidarın yarattığı toplumsal “hastalık” durumunun tek ilacı devrimci savaştır. Bu hastalıktan kitleler ne kadar mağdur olurlarsa olsunlar doğru ilacı bilmiyorlarsa “hastalıktan” kurtulmaları mümkün değildir. Faşizme karşı devrimci savaş, “hastalığa” karşı etkili ve yegane kesin çözümdür. Uygulamaya geçmeyen bir devrimci savaşın etkisini kitleler bilemez. Bilmedikleri yöntemin sonucunu da göremezler ve devrimci savaş yöntemini uygulamayı tercih etmezler. Bu noktada faşizmi alt edebilecek çareyi uygulayan Özgürlük Güçleri devreye girmiştir.

Çok açıktır ki, işçi sınıfından ve halklardan birilerinin, tek çare olarak tespit ettiğimiz devrimci savaşı faşizme karşı uygulaması gerekiyordu. Elbette böyle bir pratiğin belirli bir yan etkileri olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bunlar göze alınmadan zafer kazanmak mümkün değildir. Faşist düşmana karşı herkes başkalarından fedakarlık beklerse, birbirinin arkasına saklanırsa yenilgi kaçınılmaz olur. Diğer taraftan herkes fedakarca faşizmi ezmek için öne atılırsa devrimin zaferi kesinleşmiş olacaktır. Özgürlük Güçleri böyle bir anlayışın ürünüdür. Bu doğrultuda Özgürlük Güçleri, devrim stratejisinin birinci evresi olan yenilmez savaş örgütünün inşasını tamamlamıştır. Bu pratik, açık bir öne atılma vaziyetidir. Her öne atılan güç bazı değişimler geçirir. Devrimci mücadelede öne atılmayı başarılı bir şekilde tamamlayan safralarından kurtulur ve kendisini daha çok yükseltebilecek enerji ve tecrübeyi kazanır. İleri atılma, öncülük hareketinin sürdürülmesi stratejinin temel unsurlarından biri olan Kesintisiz Devrimci Taarruzun gerçekleştirilmesinden başka birşey değildir.

Devrim stratejisinin ikinci evresinin gereği olarak, kitlelerle kaynaşarak devrimci hedefe yönelme ancak taarruz durumunun sürekliliğinin korunması ve düşmanı hareketsiz-iradesiz bırakan taarruzların arttırılmasıyla mümkündür. Bu doğrultuda yeni evrenin tarzı “düşmanın beş parmağını kırmaktan çok, tek parmağını kesmeye, yok etmeye” yönelmektir. Düşmanın beş parmağını birden kırmaya çalışmak yayılmayı gerektiren bir saldırı yöntemidir. Çok yaygın bir şekilde gerçekleştirilirse etkilidir. Düşman bu saldırı taktiğinin yaygınlığını sınırlandırabiliyorsa etkisi de sınırlandırılmış olur. Bununla birlikte bir anda çok hedefe yönelme taktiği sınırlı güçlerin dağılmasına ve yorulmasına da neden olur. Sınırlı güçler en verimli şekilde değerlendirilmelidir. Düşmanın stratejik ve onu felç edecek mevzilerini hedef almak gerekir.

Faşist düşmanı yok etme yolunda taarruz en etkili yöntemdir. Bununla birlikte devrimci kuvvetlerin savunulması gereği unutulmamalıdır. Kendini savunamayan bir kuvvet başarılı bir saldırı gerçekleştiremez ve saldırı durumunu sürdüremez. Saldırı halinin sürdürülmesi aynı zamanda kuvvetin kendini iyi savunuyor olduğunu gösterir. Özgürlük Güçleri taarruz ve vuruş gücünü öyle bir arttırmalı ve süreklileştirmeli ki faşist düşman kıpırdayamasın. Kesintisiz Devrimci Taarruz faşist düşmanı saldıramaz ve savunmaya kitleyecek duruma getirecektir. Bu vaziyeti avcının av haline dönüşmesine benzetebiliriz. Günümüzde Türkiye’de anti-faşist kitleler için tersi bir durum söz konusudur. Faşist AKP avcı, anti-faşist kitleler av durumundadır. Bu durum bir kader değildir; doğru tercihler yapılırsa durum değişecektir.

İnsan olan hiç kimse av olmak istemez. Diğer avcı hayvanlar karşısında av olmaktan kurtulmak, insanlaşma sürecinin önemli adımlarından biridir. Bu noktada tespit edebiliriz ki, av olmaktan kurtulmak insanın özünde bulunan komün gücünün bir parçasıdır. Bu nedenle anti-faşist olan herkes av olmayı kabul etmeyen özgürlük savaşçılarına sempati duymaktadır ve fırsatını bulduğunda onları desteklemektedir. Anti-faşist kitlelere özgürlük savaşını destekleme ve ona katılma fırsatını sunmalıyız. Devrimci örgütlenmenin yarattığı destekleme fırsatı, kitlelerin bağrında bulunan devrimci maddenin ortaya çıkmasını ve harekete geçmesini sağlayacaktır.

Devrimci maddenin örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi

İnsanların toplum halinde yaşamaya devam edebilmeleri belli bir örgütlenme düzeyinin sürdürülebilmesiyle mümkün olmaktadır. Böyle bir örgütlenme, insanlar arasında tesis edilen ilişkilerden ve bu ilişkiler sayesinde elde edilen eylem gücünün harekete geçmesiyle oluşmaktadır. İnsan kendi eylemini örgütler, eylemleri de insanı örgütler. Sürü hayvanından toplumsal insana geçiş bu diyalektiğin sürekli işlemesiyle hayata geçmiştir. İlkel komünal toplumlar ve sonrasında (sınıflı toplumlarda) yaşanan komünal örnekler -toplumu savunan direnişler- en üst düzeyde toplum olma halleridir. Tarihte devrimci örgütlenmelerin ve hareketlerin tümünde komünal toplum baskındır, esastır. Karşı devrimci örgütlenmelerde ve hareketlerde ise sınıflı toplum baskın ve esastır. Toplumsal-iktisadi ilişkilerin sınıflı toplum düzenine göre teşkil edilmesi insanların büyük çoğunluğunun iktidar gücünü elinde tutan azınlık karşısında nesneleşmesine tekabül eder. Bu vaziyet sınıflı toplumlarda sürü özelliğinin baskın bir biçimde tekrar belirmesidir.

Toplumsal insanın sürü insanıyla, sınıflı düzenin komün düzeniyle çarpışmasının ürünü olarak insanın tarihsel yaşam pratiği gerçekleşmektedir. Toplum-komün ile sürü-sınıflı düzen arasındaki uzlaşmaz çelişki ilerlemenin çatışmalı diyalektik mekanizmasını oluşturmaktadır. Karşıt sosyal düzenlerin ve yaşam-konumlanma biçimlerinin çatışmalı birliği gelişmeyi sağlayan zorunlu mekanizma olarak vardır. Bahsettiğimiz ilerleme-gelişim mekanizması, insanlığın birbirinin karşıtı olarak sınıflara bölünmüş olduğu tarihsel dönem için geçerlidir. Sınıflı toplumlar tarihinde toplumların baskın niteliği sınıflı oluşları olsa da, komünal öz asgari toplum halinde yaşamayı sağlayabilmek için zorunlu olarak (ilerici-geliştirici bir unsur olarak) aktif mevcudiyetini sürdürür. Komün özünün yeter oranda aktifleşmediği koşullarda toplumun varlığından söz edilemez.

Gerici burjuva düzeni de toplumsallaşmayı sürdürebilmek için komünal özelliklere zorunlu olarak ihtiyaç duymaktadır. Kültürel ürünlerin, dayanışmanın, düşünsel üretimlerin, sevginin vb.lerinin hiç olmadığı bir ortamda toplum olmak mümkün değildir. Bahsettiğimiz insani özelliklerin burjuva toplumda olmaları başka birşeydir, çarptılmış ve yozlaştırılmış olmaları başka birşeydir. Burjuva düzeni insani değerlerin gücünü iktidarını sürdürmek ve korumak yolunda kullanmaktadır. Kapitalizm komünal özü elinin tersiyle itemez. Toplumsal yapıyı sürdürmek için ona ihtiyacı vardır. Bu nedenle komünal özü bastırmaya ve onun doğal ürünlerini kontrol altında tutmaya çalışır. Bu duruma karşı komünal öz sınıflı toplumun baskısından ve esaretinden kurtularak özgürleşmeye çalışır. Bahsettiğimiz olgusal durum, burjuva toplumun sonunu getirecek iç çelişkilerinden biridir. Sınıflara bölünmüş olma haliyle toplum hali olma arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır.

Komünal özün toplumu sürdürebilmesi için burjuva toplumda zorunlu olarak aktife olması potansiyel devrimci maddeyi ortaya çıkarır. Potansiyel devrimci maddeler toplumun doğal öncüleridir. Fabrikadaki öncü işçi, tüm alanlarındaki öncü kadın, öncü genç potansiyel devrimci maddenin örnekleridir. Devrimci madde etrafındaki insanları toplum halinde örgütleme ve harekete geçirme özelliğine sahiptir. Toplumsal örgütlenmeyi ve hareketi geçekleştirmek için amaç birliğini, güven-bağlılık-sevgi ilişkilerini ve özveri tarzını teşkil etmek gerekir. Devrimci madde doğalında, kendisi bu özelliklere ve özelliklerini aktarma yeteneğine sahiptir. Onlar toplumsal yaşamın sürdüğü her yerde vardır. Fabrikalar onlar olmadan üretmeye, aileler onlar olmadan bir arada yaşamaya, okullar onlar olmadan faaliyetini sürdürmeye … devam edemez.

Kapitalist toplumda zorunlu olarak hali hazırda bulunan devrimci maddeyle devrimci bilinç birleştiğinde Komün Gücü örgütlenmesi filiz verir. Komün Gücü devrimci mücadeleyi ve savaşı üretecek zemindir. Çok açıktır ki kapitalist devletin en gerici, baskıcı açık teröre dayalı faşist devlet biçimi de Komün Gücünün karşısında dayanamayacak ve ezilecektir.

Bu noktada Özgürlük Güçlerinin görevi açık ve nettir: Komün gücünün ham maddesi olan diğer devrimci maddelere ulaşılacak, bunlar devrimci bilinçle donatılacak ve her alanda Komün Güçleri teşkil edilecektir. Bu görev doğru kavranır ve planlanırsa çok kolaydır. Devrimci madde kendi gerçekliğiyle buluşma eğilimiyle adeta devrimci bilince açtır. Bununla birlikte devrimci maddenin kendi niteliğinde olanlarla birleşme özelliği vardır. Bu özelliği şöyle de ifade edebiliriz: Karanlık diğer karanlıklarla, aydınlık diğer aydınlıklarla birleşerek büyüme doğal eğilimindedir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız