Mücadeleye Adanmış Bir Ömür: Talat Türkoğlu – İbrahim Tufan Eroğluer

2823

Bu yazıda; Türkiye’ de 90’lı yıllarda düzen muhaliflerine, devrimci ve yurtseverlere dönük kirli özel savaşın en korkunç yöntemlerinden biri olan “gözaltında kaybetme ve katletme” politikasının bir örneği olarak, 1 Nisan 1996’ da ailesini görmeye Edirne’ye giden ve kendisinden bir daha haber alınamayan yirmi beş yıllık militan bir devrimciyi, Talat Türkoğlu yoldaşı anacağız.

Tarihte kişilerin rolünü abartmak olmaz. Ama kimi zaman bazı kişiler oynadıkları rol itibariyle sadece bir kişi olmanın ötesinde bir anlam taşırlar. Onlar artık bir dönemin sembolü, moral ve ilham kaynağı, bir fikrin, bir davanın, yeni bir dünyanın temsilcisidirler. İşte Talat Türkoğlu tüm özellikleri ile kavgamızda böylesi bir anlam ve değer taşımaktadır. Talat yoldaş devrimci harekette umutsuzluk, karamsarlık ve yılgınlık karşısında dik duruşun sembolüdür. O; ezilenler ve hayatın haklı tarafında duranlar için asla umutsuzluğa, karamsarlığa ve yılgınlığa yer olmadığı bilinciyle yaşadı.

“1917 Ekim Devrimi’nden beri hiçbir şey moralimizi bozamaz” diyerek bu inancını, doğru bildiğini eyleme geçirmiş ve yaşamsal kılmıştır. O, Hikmet Kıvılcımlı’nın, “En büyük teorimiz, pratiğimizdir” cümlesinin yaşamdaki karşılığı, teori ve pratiğin doğru ilişkisi, özü sözü bir olmanın örneği, gelecekte olmasını tahayyül ettiğimiz “yeni insan”ı bugünden kendinde var eden, kaderini emekçi sınıfla bütünleştirmiş; coşkulu ve tutkulu bir ihtilalcidir. Yaşamı boyunca halkın ve emeğin değerlerinden kopmamış, hep bu toprakların devrimcisi olmuş; sınıfa ve halka yabancılaşmış aydın, küçük burjuvaziye özgü hastalıklarla hep mücadele etmiştir.

Talat Türkoğlu 1951 yılında Edirne’de emekçi bir aileni çocuğu olarak dünyaya geldi. Devrimci mücadeleyle, çocukluk yıllarında, kurucuları arasında babasının da bulunduğu “Türkiye İşçi Partisi” ile tanıştı. Talat yoldaş lise yıllarına geldiğinde devrimci mücadelenin aktif bir sempatizanı olur. Bu dönemler aynı zamanda Türkiye Devrimci Hareketinin büyük ve coşkulu yükseliş yılları olarak anılan ‘68 dönemidir. Dünya’da ve Türkiye’de devrim rüzgârları esmektedir ve Talat yoldaşın kişiliği de bu yıllarda şekillenmiştir. 12 Mart faşizminin gerilemeye başladığı dönemde liseyi bitirdikten sonra bilinçli olarak öğrenimine son verip işçi sınıfının saflarına katılmıştır. Proletaryanın yaşamını ve özelliklerini fabrika hayatında bizzat yaşayarak öğrenmiştir. O, emekçi bir ‘68’li olarak o dönemin coşkusunu ve değerlerini kendi kişiliğinde halklaştırmış bir devrimcidir. Bu özellikleri nedeniyle 12 Mart 1971ve 12 Eylül faşist darbelerinin karanlık yıllarını da yaşamıştır. ‘68’lerde başladığı devrimci mücadeleyi umutsuzluğa kapılmadan sonuna kadar sürdürmüştür. Onun tüm yaşamı devrim ve sosyalizm mücadelesi ile iç içe geçmiştir. Yirmi beş yılı aşan bir süredir profesyonel bir devrimci olarak Türkiye Devrimi için savaşmıştır. 12 Eylül döneminde TKP-B içindeki çalışmaları nedeniyle iki kez tutuklanmış ve Gayrettepe işkencelerinden geçmiştir. 1981-83 arası Mamak Zindanı ve 1984-87 arası Metris Zindanındaki tüm direnişlerde ön safta olmuştur. Tahliye olduktan sonra da mücadeleyi aralıksız sürdürmüştür.

Talat yoldaşın Trakya Bölgesi’nde devrimci faaliyetin büyüyüp gelişmesinde önemli bir yeri vardır. Büyük fabrikalardaki sendikal mücadeleden gizli fabrika örgütlenmelerine, mahalle çalışmalarından işyeri komitelerine kadar hepsinde Onun emeği vardır. Bu dönemler Onun yaşamında önemli ve derin izler bırakmıştır. ‘68 ruhunun coşkusunu işçi sınıfının kararlı devrimciliğiyle birleştirmiştir. Bu değerler yaşamının tüm alanlarında belirleyici ve kalıcı olmuştur. O, bu yanıyla ‘68 ruhu ve coşkusunu proleterleştirmiş, gözaltında kaybedilip katledilene kadar yaşatmış nadir devrimcilerdendir. Talat yoldaş, TKP-B’nin devamı olan “Türkiye Devrim Partisi” (TDP) içindeki çalışmaları nedeniyle tutuklanarak 1994-95 yılları içinde Sağmalcılar Hapishanesi’nde yatmıştır. Gözaltında kaybedilip katledilmesinden sadece birkaç ay önce tahliye olmuştur.

Mücadelemizin ölümsüzlerinden olan Talat yoldaş örgütlü kişiliğe ulaşmanın, “nasıl yaşamalı?” sorusunun, yaşamı uğruna ölecek kadar sevebilmenin cisimleşmiş halidir. Bize bıraktığı onur ve gururun yanında esas mirası olan can pahasına yarattığı değerleri, iki ayrı tarihsel geleneği birleştirerek büyüttüğümüz yeni siyasal çizgimizde ve birleşik örgütlenmemiz içinde büyüterek, mücadeleyi kararlılıkla ve umutsuzluğa kapılmadan zafere götüreceğiz.

Talat’tan Jale’ye, Mahir’den Aziz’e şehitlerimiz mücadelemizde yaşıyor!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız