Efrin’den Devrimci Özne Sorununa Bakmak – Hevi Devrim

2677

Yaşamakta olduğumuz tarihsel bir altüst oluş sürecidir,  hazır mıyız? Her şey gelir bu sorunun yanıtına bağlanır. Devrimciliğimizi belirleyecek olan şudur: İdeolojik-siyasal-örgütsel her düzeyde bu süreci karşılayabilecek bir özneyi, hareketin maddenin varoluş biçimi olduğunu unutmaksızın, eyleyerek inşa etmek.

Bölgesel bir rejim krizinin içindeyiz. Sadece bu mu, aynı zamanda küresel bir rejim krizinin de içindeyiz. Bunu, hiç lafı uzatmadan, bu yıl ABD’nin  yayımlamış olduğu Ulusal Güvenlik Strateji belgesinin kodlarını çözdüğümüzde bile rahatlıkla ifade edebiliriz. Artık ABD, küresel anlamda düzenleyici bir hegemonyaya sahip değil. Bu yılki ulusal güvenlik tanımını bu durumun kabulü üzerinden yapmıştır. Öte yandan iki kutuplu bir dünyanın dengeleri de (Rusya ve Çin’in yükselişi her ne kadar artık tek kutuplu dünya sistemini altüst etmiş olsa da oluşmuş yeni bir statüko yoktur) henüz belirginleşmiş durumda değil.

Emperyalist kapitalistlerin güç ve hegemonya mücadeleleri kürenin birçok bölgesinde dişe diş sürüyor. Bunun yansımalarını şöyle okuyabiliriz: Dünyanın birçok yerinde isyanlar, iç savaşlar ve -emperyalist kapitalistlerin, küresel rejim krizinin yaratmış olduğu boşlukları değerlendiren bölge kapitalist devletlerinin tetikledikleri, bilfiil yürütücüsü oldukları- savaşlar yaşanmaktadır, yaşanacaktır. İşte biz, tam da bu sürecin en derin yaşandığı bir coğrafyanın devrimcileriyiz, komünistleriyiz. Ve bunun bizim ülke-bölge gerçekliğimiz içerisindeki en somut karşılığı, bugün sömürgeci faşist devletin Efrin şahsında Rojava devrimini yoketmek, Kuzey Kürdistan’da Kürt ulusal mücadelesini bastırmak için başlatmış olduğu işgal girişimidir.

Bu girizgahı niçin yaptık?

Bugün tüm dengelerin altüst olduğu bölge durumu, isyanları, kanlı boğazlaşmaları da içine alan iç savaş ve savaşları koşullamaktadır. İster egemen sınıflar lehine ister emekçi sınıflar ve ezilen halklar lehine olsun, her zaman yeniden yapılandırma adımları, yeni bir denge durumunun oluşumu, büyük altüst oluş süreçleriyle beraber işler. Bu altüst oluş süreçleri aynı zamanda kitle isyanlarına yol verir. Bölge durumunu, Arap halklarının neoliberal kemer sıkma politikalarına ve yaşamın her anını zapturapt altına alan tekçi egemenlik biçimlerine karşı gelişen isyanı (her ne kadar çoğu, emperyalistler ve bölgesel gerici güçler tarafından manipüle edilip çürütüldüyse de), Rojava devrimi, Güney Kürdistan halkının “raperin”i, İran halklarının 2018 yılının ilk günlerine damgasını vuran başkaldırısı ve en son sömürgeci faşist TC’nin işgal girişimine karşı gelişen büyük Efrin Direnişi üzerinden okuyacak, tam da bu noktaya eğileceğiz.

Diyebiliriz ki, yaşanmakta olan süreç, bölge ve dünya durumunun da etkisiyle Türkiye’de tüm çelişki ve çatışmaları bir üst düzlemde yeniden açığa çıkardı. OHAL, sınıflar, burjuva klikler ve uluslar arası çelişki ve çatışmaları konsolide edebilecek (işçi sınıfı ve emekçiler, ezilenler sözkonusu olduğunda şiddet ve zor yoluyla bastırma şeklini de alabilir) koşulları, faşist devlet için sağlayabilmiş değil. Bunun en  bariz örneği Kürt ulusal mücadelesinin bugün gelmiş olduğu düzeydir. Sömürgeci faşist devletin tüm katliamlarına, baskı ve zor yolu ile ezme ve yoketme politikasına rağmen Kürt halkının iradesi kırılmamıştır. Bu koşullarda Tayyip iktidarında simgeleşen faşist devletin yönelimi “savaş hali”ni örgütlemek oldu. İşte Efrin’in işgali tam da bu temelde gündemleşti.

OHAL yetmedi, alın size “savaş hali”

OHAL, tüm baskı ve zor aygıtlarının devrede olmasına, hukuğun yok bölgesi yaratılmış olmasına rağmen toplumsal çelişkilerin derinleşmesini, rejim krizinin aynı zamanda bir sınıfsal/toplumsal kriz olarak yaşanmasını engelleyen olmadı. Şimdi sahne “savaş hali” uygulamalarında. Artık tüm her şeyi belirleyen bu “savaş hali”dir.

Bir “istisna hali” olarak OHAL, “savaş hali”ne geçiş yapılmadan daha fazla sürdürülebilir değildi. Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın OHAL’e dönük eleştirileri, TÜSİAD’ın bu yöndeki uyarı ve itirazları hatırlansın. Bunlar, sermaye birikim koşullarının belli standartlar doğrultusunda düzenlenmiyor olmasına dönük itirazların yanısıra, asıl olarak rejim krizinin açığa çıkardığı toplumsal krizi, patlama dinamiklerini önden okuyor olmanın itiraz ve eleştirileriydi. Sistemin beka sorunu haline gelen OHAL’in artık sonlandırılmasına dair uyarılardı. Ancak Tayyip, dönülmez akşamın ufkunda olduğunun farkındalığıyla, bu istisna halini faşist diktatörlüğün kurumsallaştırılması ile olağanlaştırmaktan başka çaresi olmadığını biliyordu. Ve vites küçültmektense vites büyüttü, sorgulanmaya başlanan OHAL’i “savaş hali”ne geçiş yaparak sorgulanamaz kıldı!

OHAL’in yetmediği yerde savaş haline geçiş… Zamları mı dedin, karda kışta soğukta savaşan mehmetçiği düşün! Basın özgürlüğü mü dedi, birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde bozgunculuk yapılıp mehmetçiğimizin ve milletimizin morali bozulamaz! Grev mi dedin milli birlik ve beraberlikle mehmetçiğimizi desteklemek gerekirken beş kuruşun hesabını yapamazsın! vb vb. Liste böyle uzayıp gider.

İşgal girişimini tersine çevirmek / Kuşatmayı kuşatmak

Önce Walter Benjamin’in Tarih Kavramı Üzerine 8. tezini okuyalım, bize ışık tutsun diye. “Ezilenlerin geleneği, bize içinde yaşadığımız “olağanüstü hal”in gerçekte kural olduğunu öğretir. Yapmamız gereken, bu duruma uygun düşecek bir tarih kavramına ulaşmaktır. O zaman gerçek anlamda olağanüstü hal’in oluşturulması, gözümüzde bir görev niteliğiyle belirecektir; böylece de faşizme karşı yürütü­len kavgadaki konumumuz, daha iyi bir konum olacaktır.”

“Olağanüstü hal”, eski konum ve durumun tesisi hedeflenerek aşılamaz. Ancak işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilenlerin “olağanüstü hali” inşa edilerek aşılabilir. Bu, tarihin devrim zamanlarına bağlanmasıdır. Rojava devrimi ve bölgesel-konjonktürel durumu da iyi analiz edip konumlanan Kürt Özgürlük Hareketi’nin dört parça Kürdistan’daki konumlanışı, bu anlamıyla da oldukça zengin bir deneyimi barındırmaktadır. Keza bugün Efrin Direnişi ile izlenmekte olan yol da budur.

Faşist devletin Efrin’i işgal girişimi, Rojava devrimi ile statü kazanmış olan Kürtlerin kendi kaderlerini belirleme iradelerini yok etmeyi hedefliyor. Sömürgeci faşist devlet Kürt halkının kazanımlarını doğrudan kendi beka sorunu olarak okuyor, ki bu noktada hiç de haksız değildir. Rojava devrimi dört parça Kürdistanı, yetmedi bölge dinamiklerini etkilemiş durumdadır. Zira Kuzey Kürdistan devrimi için birçok yönüyle esinleyici bir deneyimdir. Diğer yandan bugün bölge ve dünya durumu, sömürgeci faşist devletin Kürt sorununu artık kendi sınırları içerisinde çözebilmesinin/bastırabilmesinin koşullarını ortadan kaldırmıştır. Ve yine bölge ve dünya durumu Kürt Özgürlük Hareketi’nin tarih yapıcı bir özne olarak önünü açmıştır. Dün erkendi yarın geç, tam zamanı diye özyönetim direnişlerini başlatıp Rojava devrimini inşa eden Kürtler, bölgesel rejim krizine emekçiler, ezilen halklar cephesinden müdahil olmuş, bölgenin dinamiklerini değiştirmiştir. Bu ezilenler lehine tarihe bir dokunuştur. Kendi “olağanüstü hal”ini yaratmaktır. İşte faşist devlet çok haklı olarak Kürt halkının kendi geleceğini ilmek ilmek örmesinde, kendi geleceksizliğini görmekte ve korkmaktadır. Kuşkusuz faşist Saray iktidarı için Efrin işgal girişimi, “içeride” faşist kurumsallaşmanın önündeki en büyük engel olan Kürt ulusal mücadelesini kırma hedefinin yanısıra sınıfsal/toplumsal tüm mücadele dinamiklerini yoketmenin de aracıdır. Ve bu aynı zamanda Türkiye ayağında devrimci bir olanağın, daha filizlenmeden yokedilmesi hedefine bağlanmaktadır.

Suriye iç savaşında iş tutmuş tüm çete artıklarından -Nusrası’ndan DAİŞ’ine kadar- oluşan ÖSO ile desteklenmiş NATO’nun ikinci büyük ordusuna ve onca tekniğe rağmen Efrin/Rojava dimdik ayakta. Efrin’de çarpışan iki ayrı dünya görüşüdür. Bir tarafta, her ne kadar konjonktürel bir çok baskılayıcı etmenle lekelenmiş de olsa (hangi devrim labaratuar koşullarında yapılmıştır ve lekesizdir ki) halkların özgürce bir arada yaşamını savunan, bunu pratikleştirmeye çalışan bir halk gerçekliği ve devrimi var. Diğer tarafta ise bu gelecek inşasının kendi varoluş koşullarını dinamitleyeceğini düşünen başta sömürgeci faşist TC devleti ve yine bölgesel çıkarlarıyla karşıt yönde konumlanan bu iradeyi kırmayı, olmadı burnunu sürterek kendisine mahkum etmeyi isteyen emperyalist güçler, Suriye rejimi ve bölgesel bir güç merkezi olan İran devleti ve bölge gerici güçleri var.

Kürt hareketi, Efrin direnişine çağın direnişi diyor. Kürt halkının yanı sıra bölge halklarının geleceğini de doğrudan etkileyecek ve belirleyecek bir direniştir Efrin direnişi. Ve bu anlamda bölgeyi, bu işgal savaşının kaderi belirleyecektir. Başta Kürt halkı olmak üzere Kuzey Suriye halkları (Cizire, Kobané, Minbiç ve Fırat bölgesi halkları), kaç fermanla kırıma uğratılmış Şengal’ın Ezidileri onbinler olup Efrin’e aktı. Faşist devletin sivil yerleşim bölgelerini bombalamasına inat, kentlerini terk etmeyen ve yediden yetmişe direnişin bir parçası olan Efrin halkıyla kader birliğini ifade etti.  Bu yürüyüş ve halkların Efrin buluşması, bu savaşın sonunu belirlemiştir. Kendi özgücüne yaslanarak savaşan ve halkların güçlü dayanışmasıyla sarmalanan Efrin kazanmıştır. Bu savaşın sonucu Kürt ulusal mücadelesini bölgesel ve küresel düzlemde çok daha ileri bir noktaya sıçratacaktır. Bölgesel çaptaki “olağanüstü hali” doğru okuyup kendi “olağanüstü hali”ni yaratan Kürt halkının tarihsel eylemine kendi cephemizden katılacağız.

Kürt halkının kazanımlarını yoketmeyi ve tüm toplumsal muhalefet dinamiklerini ezerek faşist diktatörlüğü daha ileriden tahkim etmeyi hedefleyen bu yayılmacı ve işgalci savaşa, her alan ve düzeyde mücadele ederek karşı koyabiliriz. Efrin işgal girişimini, salt yüksek siyasetin konusu olmaktan çıkartmalı, doğrudan işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamlarındaki karşılığı üzerinden politik bir hat örmeliyiz. Bunu emekçi sınıflar içerisindeki şovenizm zehrine karşı mücadeleyle birleşik olarak örgütlemeliyiz. Öte yandan, emekçi sınıfların her alan ve düzeyde işgal savaşına karşı sesini yükseltebilmesi, ancak bu savaş konseptini cepheden karşılayan “sabotaj” eylemlerini örgütleyebilecek, buzkıran işlevi görebilecek bir öncü çıkışla mümkündür. Efrin’in Türkiye’nin Vietnamı olabilmesi için faşist devletin “savaş hali”ni kendi savaş halimize dönüştürmeliyiz. Günün acil devrimci görevi budur.

Hevi Devrim

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız