Güzel söz edebiyat değildir. Edebiyatı küçümsemek bizden uzaktır. Gerçek edebiyat ruhları ve vicdanları fetheder. Edebiyat büyük duyguları, derindeki hakikatleri dillendirdiği gibi her saniye yaşadığımız, tüm yaşamımızı kuşatan küçük ayrıntıları, büyük coşkular kadar küçük ve en incelmiş duyarlılıkları dillendirir. Büyük romanlar yüzyıllar boyu elden ele dolanır, çağları aşar, sınırları aşar, tüm kuşakları kavrar, insan, taltifte istemez, kendiliğinden öyledir. Kendi doğasından dolayı bulunduğu ortamları da güzelleştirir. Kalleşliklerle, ihanetlerle, pusularla bilincini süzer ve güzelleştirir. Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin romanları henüz yazılmadı. Yazılsaydı en büyük romancıları kıskandıracak, en büyük şairlere ilham olacak büyüklükte güzel yaşamlar ortaya çıkardı.
Bu büyük yaşamların kahramanları için güzel sözcüğünü kullanmaya ihtiyacımız yok, bu yaşamlar “kendinde güzeldir”. Devrimcilik bitmeyen bir bilinç, adanmışlık ve özgürlük yoludur. Her zaman ve her koşulda haklı ve doğruda durabilmektir. Devrimcilik “kendinde güzeldir”, ”kendinde güzel” tarif istemezkuşatılmış kapitalizmin çirkinlikleri devrimcilere bulaşamaz. Devrimcilik ya yoktur veya ancak güzel yaşanır.
Kısa yaşamına büyük romancıları kıskandıracak olayları sığdıran bir devrimciyi anıyoruz Mehmet Tekin. Mehmet Tekin her görevin adamıydı. Her iş ona çok yakışırdı, girdiği her işi güzelleştirirdi. Ama o hep dağlara sevdalıydı. O dağlara sevdalıydı, dağlar ona çok yakışırdı. Lübnan dağlarında devrimci oldu, devrimciliğe Lübnan dağlarında adım attı. Kendi tercihi ve kararıyla 1980 ortalarında Lübnan’a gitti ve Lübnan’da tereddütsüz FKÖ’ ye katıldı, FKÖ ve Lübnan vatan cephesi güçleriyle Anti- Lübnan Dağlarında savaşa katıldı. Anti- Lübnan dağlarının doruğu Şuf (Shouff) Dağlarında faşist Ketaiblere karşı savaştı. 1987 yılında Bekaa’da TKP(B)-SHB saflarına katıldı. Türkiye’ye giriş yaptı, faşist Evren cuntasına karşı mücadele yürüttü. Cezaevine düştü, tahliyesinden sonra TDP’nin Kandil’deki kamplarında komutanlık yaptı.
Bir gerilla birliğinin komutanı olarak Kürdistan’dan uzun bir yürüyüşle ve çatışmalarla Sivas üzerinden Karadeniz dağlarına geçerken 12 Temmuz 1995 yılında Koçgiri dağlarında askerlerle girdiği çatışmada şehit düştü.
Mehmet Tekin’in Lübnan’dan Sivas’a dağ silsilesinde izleri duruyor. İstanbul, Ankara ve Çukurova’nın varoşlarında izleri duruyor. Bu izler hiçbir koşulda silinmez, kaybolmaz. Tersine yeni genç kuşakların arayışları her geçen gün bu izlere yöneliyor.
Bölgemizi ve ülkemizi kanlı ve zor günler bekliyor. Ortadoğu bilim kurgu romanlarında anlatılanlara taş çıkartacak dehşet ve vahşet olayları yaşıyor. Yerli ve uluslararası haydutlar halklara savaşmaktan başka bir seçenek bırakmıyor. Tam da senin ve senin gibi düşenlerin zamanı.
Sizlere ne çok ihtiyaç var yoldaşlar. Ama rahat olun bin bir ağla kuşatılmışlığı yeni genç kuşak hızla paramparça ediyor. Şimdilik tam önlerini göremeseler de her geçen gün açtığınız yollarda izlerinize rastlıyorlar. İzleriniz isyanı, insanı, özgürlüğü işaret ediyor. Rahat uyuyun, özgürlüğe susayan bütün bölge halkları bir gün milyonlar olarak izlerinizi dolduracak