Mücadelemiz, Tüm Zamanlar Bizim Olsun Diye – Kadın Komünarlar

1038

sana büyük bir sır söyleyeceğim/zaman sensin/zaman kadındır…”

8 Mart 1857 tarihinde, Newyork’ta ağır çalışma koşulları ve saatlerinin kaldırılması için greve gitti tekstil işçisi kadınlar. Her daim sermayenin koruyucusu ve kollayıcısı olan kapitalist devletin kolluk güçleri tarafından saldırıya uğradı, grevci kadın işçiler. Kadınların isyanı, fabrikanın ateşe verilmesi ile boğulmak istendi. Üzerlerine kapatılan fabrika kapılarının ardında, 120 kadın işçi diri diri yandı. Ancak bu katliama rağmen kadınların isyanı dalga dalga yayıldı. Bu çığlığa bir karşılık gerek dedi, dünyanın dört bir yanında kadınlar. Ve 1910 yılında, 2. Enternasyonal’de Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg’un çabalarıyla, 8 Mart, kadınların özgürlük taleplerini hep birlikte haykırdıkları, zamanı ele geçirmek için hamle yaptıkları, erkek egemenlikçi kapitalist sisteme karşı mücadelelerinin simgesi olan bir gün olarak bugünlere kadar geldi.

Patriyarkal kapitalist sistemin tüm yapı ve kurumları -en başta da faşist devletin kendisi-; erk’ini “hane içi”nden sokağa, okula, işyerine kadar yaşamın her alanında korumak ve kollamak isteyen erkekler, her yol ve yöntemle mevcut düzen sürgit gitsin diye uğraşıyorlar. Şiddetinden, tacizine, tecavüzüne, cinayetlerine kadar baskı ve zor mekanizmaların tümü kadınları hizaya getirmek için devrededir. Bunların tümü esasta çizgi dışı olanı, çizgi dışına meyledeni çizgiye getirmek içindir. Şu bir gerçektir ki rıza üretimi, reformcu kimi hamlelerin yanısıra, özellikle de kriz evrelerinde, çoğunlukla baskı ve zor aygıtları üzerinden örgütlenir. Bu nedenle biz, tüm zamanlar bizim olsun diyenler, ne rıza ne hiza diyoruz. Bir kez özgürlük için bakışlarımız ufuk çizgisiyle buluştuysa, mümkünü yok artık, bu cendereye hapsedilemeyiz. Kaç kat kilit vurulursa vurulsun üstümüze, hemcinslerimizle buluşmaya, taleplerimizi bulunduğumuz her alanda yükseltmeye devam edeceğiz.

Şili’de Las Tesis dansı yapan kadınların sesi dalga dalga yayıldı tüm yerküreye. Meksika’da, kızı katledilen bir annenin adalet arayışını bayrak haline getiren kadınlar, anayasa mahkemesini ateşe verdi. Devrimci kitle şiddetinin korkusu Meksika devletini sardı. Sudan’da panzerin üzerine çıkan ve oradan ajitasyon çeken kadın figürü hatırlarımızdadır. Lübnan’da, İran’da halk isyanına rengini veren kadınlar da keza. Rojava kadın devriminin yaratıcısı ve onu her türlü işgal saldırısına karşı koruyan kadınları; bu coğrafyanın devrimci çıkışını ifade eden ve bölge devrimci hareketlerine esinleyici bir örnek olan Kürt Özgürlük Mücadelesinin en önde taşıyıcısı olan kadınları da anmadan geçmek olmaz. Kadınlar, her yerde eylemde, direnişte, isyanda. Ne rıza, ne hiza diyen kadınlar; cinsel kimlik ve yönelimlerinin bastırılmasına karşı, kavgayı örgütleyenler; erkek egemenlikçi kapitalist sistemle derdi olanlar özgürlük ateşini harlıyor. Direniş ve isyan hareketilerinin içerisinde özgürleşiyor kadınlar. İşte bu kadınlar ki, bir ışık yakmakla yetinmeyip ellerinde meşale ile kadın kurtuluş mücadelesi için yol bulmaya, yol olmaya çalışıyorlar.

Erkek egemenlikçi kapitalist sistem, ülkedeki faşist iktidar ve devleti, varlığını kadın düşmanlığı üzerinden yeniden üretiyor. Savaşımız aynı zamanda sadece saldırılara karşı değil geleceğimizi fethetme mücadelesidir. Erkek egemenliğini ve erkek egemen kapitalist sistemi, faşist devleti soyut söylemlerle değil doğrudan hedefe koyacak; gecelerimizi de gündüzlerimizi de özgürleştirmek için mücadele edeceğiz!

Biz, cins bilincini, ancak kendimizi siyasal bir özne olarak inşa etmek için mücadele ettiğimizde kazanabiliriz. Eyleyerek dönüşür ve dönüştürürüz. Salt hak gasplarına, erkek-devlet şiddetine karşı özsavunma mücadelesi vermekle yetinemeyiz. Özgürlüğe olan açlığımız bunca büyükken bu bize yetmez. Biz dünyayı istiyoruz; tüm yeti ve yeteneklerimizle, kimliğimizle kendimizi özgürce varedeceğimiz ve geliştireceğimiz yeni bir yaşam istiyoruz. Bunun içindir ki, kavgamız büyük. Bunun içindir ki, kavgamız salt aile içine hapsolmayacak kadar büyük. Bunun içindir ki kapitalist üretim ilişkilerini bir bütün olarak ortadan kaldıracak, burjuva-faşist devleti yıkacak bir mücadele perspektifi ile kavgaya atılacağız.

Mücadelemiz, toplumsal-siyasal olarak hapsedilmek istendiğimiz cendereyi kırarak tam hak eşitliğini sağlamak içindir. Mücadelemiz, kapitalist sistemin en küçük hücresi aileden faşist devlete, tüm erkek egemen yapıya karşıdır. Özgürlük talepleriyle evlerin sınırlarını parçalayan; sokaklara, meydanlara taşan; işyerlerinde; okullarda; bulunduğumuz her yerde erkek egemen düzeneği sorgulayan ve reddeden kadınlarız. Bedenimize, emeğimize, kimliğimize yönelen her saldırıya karşı amansızca kavgaya girişeceğiz.

Biz, patriyarkal kapitalist dünyanın, değerler sistemine artık hapsolmak istemiyoruz. Kendi kararlarımızı kendimiz vermek istiyoruz. Nasıl giyinip dolaşacağımza, nasıl konuşup güleceğimize… biz karar vermek istiyoruz. Yaşamlarımızın bize ait olmasını istiyoruz. Bugünümüz, geleceğimiz ve hayallerimiz üzerinde, dışımızda ve üstümüzde bir gücün erkek-devlet iktidarının hegemonya kurmasını istemiyoruz. Toplumsal üretim ilişkilerinin dolayımı ile gelişen toplumsal cinsiyet rollerinin içerisinde hareket etmeye artık bir son diyoruz ve kimsenin karşımıza buradan köklenen bir “erk”le çıkmasına izin vermeyeceğimizi haykırıyoruz.

8 Mart, tarihsel arkaplanı ile birlikte, sınıf bilinci ile cins bilincinin iç içeliğine işaret eder. Kadın özgürlük mücadelesinin bütünselliğini ifade eder. Şunu biliyoruz ki, devletin, özel mülkiyetin, ailenin varolduğu bir dünyayla kavga etmeksizin bırakalım kendimize ait bir dünyayı, kendimize ait bir odayı bile inşa edemeyiz. Ve yine şunu da biliyoruz ki sosyalizm kadın kurtuluş mücadelesinde bir eşiğin aşılmasını ifade eder. Hem de çok büyük bir eşiğin! Zira sömürü ilişkilerinin yanısıra ezme-ezilme ilişkilerinin geliştiği zemini kurutmayı hedefler. Bu tarz ilişkileri yasaklar. Ancak şunu da biliriz ki, kadının tam hak eşitliğinin sağlanması yolunda atılan bu devasa adıma rağmen; kadının özgürleşmesi, her anlamda, ancak toplumsal işbölümünün sönümlendiği komünizmde gerçekleşir. İşte bu yüzden, biz diyoruz ki, komünist devrim aynı zamanda kadın devrimidir. Biz, sömürü ilişkilerinin; ezme-ezilme ilişkilerinin olmadığı; sınıfların, ulusların, pasaportların, sınırların kavram setimizde yer almayacağı; kimsenin cinsiyetinden, cinsel kimlik ve yöneliminden dolayı ayrımcılığa uğrayıp baskıya maruz kalmayacağı gibi bir ayrıcalığa da sahip olmayacağı; sınıflar ve sınıf ayrımlarının, toplumsal işbölümünün, yöneten ve yönetilenin artık kendisine yer bulamayacağı bir dünya için mücadele ediyoruz. Ufkumuzda geleceğin kadın özgürlük zamanları -yani komünizm- ile, erkek egemen tüm kurumları, yapıları, ilişkileri son atomuna kadar parçalayıp yok etmek için savaşacağız!

DKP/Birlik-Kadın Komünarlar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız