48 Yıl Sonra 6 Mayıs’tan ‘71 Devrimciliğine Bakmak – Mehmet Güneş

1159

Bundan 48 yıl önce Türkiye burjuvazisi THKO’nun önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı Ankara Kapalı Cezaevi’nde idam etti. Bu tarihten bir ay kadar önce, Kızıldere’de THKP/C kurucusu Mahir Çayan ve 9 devrimci önderi katlettiler. Bir yıl sonra, 18 Mayıs’ta TKP/ML önderi İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledildi. Aynı tarihler arasında kırlarda ve şehirlerde onlarca devrimci katledildi.

Türk ve Kürt emekçi halklarının, yıllara dayanan zorbalığa karşı birikmiş öfkesi, 1970’lere gelirken THKO, THKP/C, TİKKO olarak cisimleşip, zorba Türk egemen güçlerine karşı savaş açtı. Bu üç örgüt de 1971 yılında, kapitalizme ve emperyalizme savaş açmış, TC devletine silah doğrultmuştu. Buna karşı burjuva gericiliği kana susamış bir kin ve intikamla saldırıya geçti.

1960’lı yıllar Türk ve Kürt halklarının günümüzde de devam eden büyük uyanışının derin dalgalar halinde yükselerek kitleleri sardığı yıllardır. Başta işçi sınıfı olmak üzere, yoksul ve topraksız köylülüğün, üniversite gençliğinin, aydınların kitlesel olarak sömürüye ve zorbalığa karşı başkaldırı yıllarıdır. ‘71 devrimciliği bu büyük halk uyanışının içinden doğdu. Onun en güçlü yanı burasıdır ve burjuvazi, bunu kavrayarak, büyümeden en kısa zamanda imha etmek için harekete geçti. 12 Mart darbesiyle, NATO’ya bağlı TSK eliyle, THKO, THKP/C, TKP/ML’ye yöneldi ve önder kadrolarını katletti.

12 Mart darbesi ‘71 çıkışını kanla bastırdı, ama yok edemedi. ‘71 direnişçilerinin kararlıkla devlete ve ölüme meydan okuyan tavırları, dalga dalga yeni genç kuşakları sararak, çok daha büyük bir kitlesel devrimci yükselişe yol açtı. Sonradan gelenler, bugün devrim mücadelesi içinde olan örgütler, ‘71’in büyük devrimci mirasını ve kitlesel yükselişi doğru değerlendiremedi. Sonradan gelen devrimcilik bu savaştan öğrenerek gereklerini yerine getirmediği veya buna güç yetiremediği koşullarda 12 Eylül hezimeti kaçınılmaz oldu. Türk burjuvazisi, 1971’den kendisi için gerekli sonuçları çıkararak hazırlıklarını ona göre yaptı. Devrimci hareket savaşın lafzını büyütürken gereklerini hiç anlamadı ve yerine getiremedi.

‘75-80 arasında yeni bir dönem açıldı ve Deniz, Mahir, İbrahim’in izinden yeni ve kitlesel bir gençlik kuşağı kavgaya ve devrim saflarına aktı. 12 Mart’tan öğrenmiş ve gerekli dersleri çıkarmış bir önderlik koşullarında çok ileri fırlayabilecek bu dev ve kabına sığmayan devrimci potansiyel, en kötü demogojik sol keskinlikle harcanmıştır. Devrimci hareketin tarihinde bu dönem büyük bir adanmış kuşağın yetersiz önderlik koşullarında nasıl tasfiye edildiğinin ibretlik dersleriyle doludur. Ortama sınırsız bir demogoji ve kör bir rekabet hakimdir. 12 Eylü’e kadar, bu kadar savaş ve devrim lafzının edildiği, ama gerçek savaş kapıya dayandığında böylesine bir çaresizliğin yaşandığı durum dünyada görülmemiştir.

Yeni dönem zor ve kıran kırana bir savaşın ön gününde, hem geçmiş ağır hatalarımızı hem güncel eksiklerimizi iyi anlayarak hazırlanmayı zorunlu kılıyor. Devrimci hareketimiz, en çok devrim ve iktidar sloganları attı, en az bunları anladı. Cephe ve ittifak ve güç birlikleri dedi; rekabet ve sekterlik tavan yaptı. Bağırarak gelen 1980 darbesi karşısında bile devrimci hareket ortak bir mücadele gücü oluşturamayarak faşizmin istediği yöne sürüklendi. 1982 yılındaki FKBDC çabası önemli bir fırsattı, bu adım Kürdistan’da hedeflerine ulaştırıldı, Türkiye tarafında öznel yetersizlik ve iradesizlik sonucu yarıda bırakıldı. Türkiye tarafındaki bugünkü çaresizliğin temelinde, ‘75-80 arası devrime cesaret edemeyen, ‘80 sonrası direnişe geçemeyen yetersiz solculuğun günahları yatmaktadır. Bütün bu hastalıkların panzehirini ‘71 devrimciliğinde bulabiliriz. Bu bakımdan ‘71 devrimci kopuş çizgisi, sıradan anma günlerinden çıkarılıp yeni bir devrimciliğin atılımına dönüştürülecek bir tarz ve bilinçle ele alınmalıdır.

Biz, THKO, THKP/C ve TKP/ML’yi mülk edinme anlayışını reddediyor ve üç örgütü de -‘71 Devrimciliğini- kendi öncellerimiz olarak kabul ediyoruz. Kızıldere’yi, 6 Mayıs’ı, Nurhakları, Vartinik’i savunmak ve yol izleyicisi olmak çok değerli bir devrimci tavırdır. Özelleştirmek, mülk edinmek aynı şey değildir. Kızıldere’nin kendisi bile bunun ispatıdır. Kızıldere THKP/C’nindir, THKO’nundur ve aynı zamanda TKP/ML’nindir, hepsi birlikte ‘71 Devrimciliğidir.

‘71 Devrimci Direnişinin, devrimci dayanışmanın, yoldaşlığın, yoldaşlık yolunda fedanın parlak ve silinmez örnekleridir. Ama ‘71’in en önemli yanı, yeni bir yol açmasıdır. Türkiye ve Kürdistan devriminde bir devri kapatıp yeni bir devri açması, devrimci kopuş yanı bizim için en önemli yanıdır. Türkiye ve Kürdistan’da bu dönemden sonra devrimcilik, yeni bir tarz ile bu kanaldan, ‘71’in açtığı yoldan akmıştır. O dönem ‘71 çıkışı kısa bir zaman aralığında devrim, örgütlenme ve mücadele anlayışı olarak eski devrimciliği eleştirmekle yetinmeyen aynı zamanda eylemi ve söylemiyle yeniyi yaşamda kurarak iddialarını pratiğe geçirmiştir. Bugünlere bıraktığı diğer bir önemli miras eleştiriyle yetinmemek, hayatı değiştirmeye cüret etmektir.

‘71 hem çok genç, hem çok radikal, hem çok yaratıcı, hem çok reddiyeci ve ataktır. ‘71 pratik ataklığı, örgütçülüğü, eylemciliği ile öncü ve kurucu bir rol oynamıştır. Ama aynı zamanda teorik ataklığı ve cüreti daha öndedir. Büyük bir teori arayışıdır ve teorik olarak müthiş bir ufuk genişliğidir ve maalesef başlangıç halindeki bu büyük teorik cüret tamamlanamamıştır, faşist katliamlarla önder kadrolar ve örgütler kısa sürede imha edilmiştir. Sonrasında büyük bir devrim potansiyeli, milyonlara varan bir kitle sel olup bu örgütlerin değerlerine doğru akmıştır. Ancak geleneği sahiplenerek devam ettirmeye soyunanlar, ‘71’i doğru anlamayarak ve ufuksuzluktan düz devamcılığa soyunmuşlardır. ‘71 ve düz devamcıları arasında tam bir tezat vardır. ‘71’in önderleri teorik ataklıkta ne kadar cüretli ve yaratıcı ise devamcılar aynı oranda tutucu, taşlaştırıcı ve muhafazakârdır. ‘71’i miras olarak, özel mülk biçiminde sahiplenerek, teorik ve pratik olarak Kızıldere’de, 6 Mayıs’ta, Diyarbakır zindanında dondurdular. Mülkleştirerek miras edinenler eleştirilerimize rağmen devrimci bir kulvardadır. Ama pratik ve teorik olarak hala kırk sekiz yıl öncede kalmışlardır, ne pratik ne teorik olarak ‘71’in üzerine bir şey koyamamışlardır.

Bitmez tükenmez bir kaynak ve her dönem daha büyüyen prestijinden dolayı birçok tür ‘71’cilik vardır. Bir türüne poster ‘71’ciliği denebilir; ne teorik, ne pratik ‘71 ile bir ilgileri kalmamıştır ama posterlerini taşır, hatta herkesten çok mülkleştirirler. Bunlar, çok ucuz ve dogmatik biçimde ‘71’i küçük burjuva maceracılığı olarak reddetmelerine rağmen kullanmaya devam ediyorlar. Bir dönem çok rahat ve yüksek sesle maceracılık olarak reddedenler, ‘71 büyüdükçe daha utangaçca aynı ucuz reddiyeciliği devam ettiriyor, ama daha fazla sahipleniyorlar. En oportünist ‘71’ciler sessiz kalarak, ‘71’in eylem ve örgüt tarzından vebadan kaçar gibi kaçarlar, açık eleştirel tek bir kelime etmezler ama Mahirciliği de kimseye bırakmazlar.

Legal reformist partilere dönüşen ‘71 mirasyedileri ikilemler içinde kıvranıyor, uzun yıllar bilinçlerinden ve takvimlerden sildikleri, ideolojik olarak mahkum ettikleri ‘71 devrimciliğini şimdi hatırlıyorlar. 20 yıldır takvimlerden sildikleri 30 Martları, 6 Mayısları tekrar hatırlıyorlar. Bu geçmişin üstünü beraber çizdikleri liberallere yumruk sallayarak çok kötü biçimde reddettikleri, unutturmak istedikleri geçmişe dönüyorlar. Yirmi yıldır unutturdukları Deniz, Mahir posterleri ve resimleri dergilerinde yer alabiliyor. Hayat geri döndürüyor, hiçbir şey olmamış gibi 20 yıl önceye dönüyorlar. Gene boşluğa düşüyorlar. Kızıldere’yi anıyorlar seçimlerde gidip CHP’yi destekliyorlar. Bunu bile açık değil sinikçe yapıyorlar. Bunlar başkalarının değil bizim yaralarımız. Bir başka çarpılma hiçbir şey olmamış bütün bu acizlikler yaşanmamış gibi “yaşıyoruz, savaşıyoruz” havasını sürdürenler, niyet olarak doğru ama geçersiz bir iddiada bulunuyorlar.

‘71’i o tarihte dondurup üzerine şimdiye kadar söylenenlerden farklı değerlendirmeler yapmak zordur. ‘71’i ancak süren devrim mücadelesi, somut pratiğimize ve bilincimize katacakları üzerinden değerlendirmek daha geliştiricidir. ‘71 devam ediyor, iki koldan devam ediyor. Bir kol Kürdistan’da boy veriyor, diğeri birçok kolları, tabir uygunsa dalları, budaklarıyla Türkiye kolu, kol değil de, bütün kolları taşıyan devrim ağacı diyebiliriz.

‘71’in Türkiye koluna 1975 yılından itibaren kitleler sel olup aktılar. Büyük bir devrimci dalga doğdu ve Kürt devrimciliği de bu dalganın içinden çıktı. 1980 yılında topyekün devrimci mücadele bir engele ve tasfiyeye maruz kaldı. Bütün bölükler ciddi oranda bir etkide bulunamayacak düzeyde yara aldı. Bugün daha net olarak söyleyebiliriz; Türkiye tarafı yeterince devrimci olamadığı için bu dev dalgayı değerlendiremedi. Bir tür sekter ve demogojik solculuk tüm ortama hakim oldu ve büyük halk potansiyelini paramparça etti. Bu taraf bir dönem sürekli büyüdü, büyüdüğü oranda sekterliği büyüdü ve kendi içinde çatışarak daha fazla bölündü. Hâlâ bu dönemin yanlışlıkları ve alışkanlıkları devam ediyor.

Bir tek Kürt hareketi bu darbeyi 1984 Atılımı ile geri çevirdi. Kürt hareketi, kendi resmi açıklamalarına da yansıdığı gibi 1971 Devrimciliğinin, yani bir anlamda THKO’nun, THKP/C’nin ve TİKKO’ nun her hangi birinin değil her üçünün de devamıdır. Ama düz devamı değil, 1971’deki devrimci atılımdan olduğu kadar ağır hata ve yetersizliklerden de öğrenmiş ve bunları özümseyip aşan devrimci anlamda devamıdır. Türkiye tarafı gereğince devrimci olamayınca Kürdistan kolu kendi yolunu ayırdı.

Kuruluş metinlerinden başlamak üzere ve bütün mücadelesi boyunca Kürt devrimci hareketi PKK ve önderi Abdullah Öcalan kendisini ve partisini ‘71’in devamı kabul eder. Kabulden öteye bu olan durumdur. Abdullah Öcalan ‘71 Devrimciliğini çok yüksek bir yere koyar ve inatla ‘71’den müthiş öğrendiğini söyler. Cüretini, ataklığını örnek aldığını, en çok eksiklerinden ders çıkardığını söyler. Mealen; “71’den müthiş öğrendim, bugün bu savaşın sürekliliğini sağlayabildiysek, bu azgın güçlere yem olmadıysak bu, ‘71’den büyük öğrendiğimiz içindir” der.

PKK, ‘71’in devamıdır, hatta düz devamcılarından daha ortadoks devamcısıdır. PKK, doktrinerlik anlamında ortadoks değildir ve kendisinin de bu anlamda bir iddiası yoktur. Ama pratik ve örgütsel olarak, tamı tamına ‘71’in örgütlerinin başlatıp devam ettiremediklerini, onları da aşarak yaşamda gerçekleştirmiştir. Kim hangi itirazda bulunursa bulunsun, PKK teorik ve pratik olarak bütün ‘71 mirasçısıyım diyenlerden çok daha ‘71’e yakındır. Mahir Çayan’dan üç beş makale okuyan ve okuduğunu anlayan herkes bu söylediklerimizin doğruluğunu görür. O zaman sorun iddia değil somut yaşamda gerçekleşendir.

‘71 Devrimciliğine iki tür yanlış yaklaşımı reddediyoruz. Sağcı, reformist reddiyecilerle olduğu gibi düz devamcıları ile de ayrışıyoruz. ‘71 devrimci cüretinden öğrendik, ‘71’in eksiklerine karşı da cesuruz, inkârcı ve donduruculara karşı ‘71’in hata ve eksiklerini devrimci eleştiri temelinde aşmak için mücadele ediyoruz. Hiçbir akımın düz devamcısı değiliz ama Türkiye devriminin tüm birikimini olduğu gibi çok eleştirerek, bugün kan revan içinde direnişi sürdüren tüm devrimci örgütleri savunuyoruz. Türkiye devrimci örgütlerdeki kendini beğenmişliği bir tür kendine sevdalılığı şiddetle, burjuva bir hastalık olarak görüyor ve reddediyoruz. Devrimcilik ölçümüz ve kazanım olarak gördüğümüz ileri yan, grupçuluğu aşma ve bu burjuva hastalığını tüm devrimci ortamdan defetme çabasıdır. Kopuşu hedefleyenler öz güvenli, iddialı ve inatçı olmak zorundadır; çünkü devrimi büyütmek istiyoruz.

6 Mayıs geleneği, Komünar devrimciliğinin manifestosudur. Komünarlar, ‘71’in mülkleştirilerek parsellenmesini ve karşı karşıya konulmasını reddeder. Düz devamcılar, miras mantığıyla bir bölüğü sahiplenir. Kızıldere’deki devrimci yoldaşlık ve ölümüne fedakarlık laf olarak sahiplenilir, bunun pratiği yoktur. Devrimci dayanışma hep sözdedir. Pratik olarak bırakın birbirleri için her şeyi feda edebilmeyi, en keskin ölümcül kavgalarda bile rekabetçilik kötü biçimde sürmüştür. Komünarlar, bu kötü gelenekten kesin bir kopuştur ve ‘71’e dönüş değil ‘71’i aşma çabasıdır. ‘71’e dönmek ve yaşatmak diye bugüne kadar yapılanlar, ‘71’i kırk yıl önceye gömmektir. Nitekim devamcıları ‘71’in üzerine teorik ve pratik tek bir taş dahi koymamış, koyamamıştır.

‘71 düzene başkaldırı, düzenden keskin bir kopuş olduğu gibi, 50 yıllık geleneksel devrimcilikten, o güne kadar gelen sol hareketten de devrimci bir kopuştur. Bugün gene neredeyse 50 yıl sonra yeni ve yüksek bir eşiğe sıçramak tekrar gündemdedir. Dünya, bölge, Türkiye ve Kürdistan gerçekleri devrimci hareketi nicelik ve nitelik olarak devrimci bir yönelime zorluyor. Komünar devrimciliği bu zorunluluğa verilmiş bir cevap ve çözüm arayışıdır. Komünarlar, kendilerini tüm dünya halklarının isyan geleneğinin içinde görürken, Türkiye ve Kürdistan’da tarihteki tüm hak mücadelelerinin takipçisi ve devamcısı olarak görüyor. Bugün yeni bir kopuşu tekçi bir mantıkla, dışındaki tüm mücadele dinamiklerini inkar ederek kendini mutlaklaştırmıyor. Kendisi dahil tüm örgütlü güçleri üzerimize gelen faşist teröre karşı devrimci halk savaşı temelinde yeni bir kopuşa çağırıyor.

Komünarlar, devrimci önderliğin kazanılmasının mevcut anlayışların düz devamıyla olamayacağının ve devrimci bir kopuşun zorunluluğunun bilinciyle yola çıkmıştır. Devrimci önderliğin kazanılması ise ancak işçi sınıfı ve halk yığınlarının TC faşizmine karşı devrimci savaşa çekilmesiyle gerçekleşecektir.

Yüz yıllık mücadeleye uzanan devrimci tarihimiz, büyük, bitmez tükenmez bir birikimdir; kanlı katliamlar ve yok etme çabaları sonuçsuz kalmıştır. Zaman zaman geri savrulsak da devrimciler hiç diz çökmedi, bugünkü durgunluk geçicidir ve tümüyle subjektif olana dairdir, devrimci önderlik yetmezliğidir. Tarihen sabittir, 1980’li yıllara kadar Türkiye tarafı öndedir ve çelişkiler bu tarafta keskinleşmiştir. Türkiye’de yükselen devrimci dalga, aynı zamanda Kürdistan devrimi olarak yükselmiştir. O dönemde Kürdistan’da devrimcilik ve isyan daha geri değildir, 1980’lere kadar da devrimci kavgada Kürt gençliği kitlesel olarak yer almıştır ama önde ve belirleyici olan Türkiye tarafı ve Türkiye örgütleridir. 1980 kanlı darbesi ve TDH’nin ağır zaafları, Türkiye tarafını tasfiye etmiştir ama sınıf mücadelesi durdurulamadı. Türkiye tarafında geriletilen mücadele, Kürdistan’da yenilenmiş olarak devam etmiş, kırlarda başlayan gerilla savaşı dev dalgalar halinde tüm Kürt halkını kucaklayarak milyonlara malolmuş, başta Türkiye olmak üzere tüm bölge ülkelerinin devrimci birikimini harekete geçirmiştir. Türkiye devriminin Kürdistan devrimi olarak yükselmesi nasıl nesnel bir gerçeklikse şimdi bölge çapında büyük sarsıntılara yol açan Kürdistan devrimi de Türkiye devrimidir.

Komünarlar’ın ‘71 devrimciliği ile bağı hep devam etti. 12 Eylül faşizmine karşı direnirken Lübnan topraklarında yatan Hüseyin Gökdemir ve Kemal Ergin, ilk idam sehpasına gönderilen Necdet Adalı, 10 binleri aşan kayıpların temsilcisi Talat Türkoğlu, yıllar sonra Kızıldere’yi Bostancı’da yaratan Orhan Yılmazkaya ve Rojava şehitlerimiz, bizim ‘71’in devrimci direniş geleneği ile hiçbir söze gerek bırakmayan somut bağımızdır, kan bağımız, can bağımızdır. Pratik mücadelenin kesintisizliğidir. Güçlü bir bağdır, Türk burjuvazisinin Mustafa Suphi’lerden bu güne azgınlaştırarak sürdürdüğü beyaz teröre rağmen halklarımızın eşitlik ve özgürlük arayışının derinliğinin ve bitmez tükenmez direnişinin, inadının göstergesi ise ‘71’den günümüze Türkiye ve Kürdistan düzeyinde süren mücadelelerin kendisidir.

Komünarlar olarak, yeryüzünde zulme ve zorbalığa ilk başkaldıranların mirasını devam ettiriyoruz. Devrimciliğimiz, bu ilk başkaldırılardan günümüze hem bir sürekliliği taşımakta hem bir kopuşu temel almaktadır. Biz, ‘71’in büyük devrimci dayanışmasını örnek alıyor ve devam ettirmek için büyük bir çaba gösteriyoruz. Bu birlik ve dayanışma ruhunu temel kabul ederek, ‘71’i bir bütün olarak kabul ediyoruz. Komünar kuruluşumuzu, ‘71’in üç devrimci akımının sentezi ve büyük, yenilmez Kürt halk isyanının deneyleri üzerinden yeni bir devrimcilik olarak kurma çabasındayız.

Mehmet Güneş

6 Mayıs 2020

CEVAP VER

Please enter your comment!
Adınızı buraya yazınız